Eski insanlardan Doğubeyazıt hikayeleri
Bir rüya gibi geçen ömürden, unutulmayacak hikayeler.
Eski doğubayazıt, yukarı bayazıt adıyla yaşanan şehir. İshak Paşa Sarayı civarında kurulan Eski Doğubayazıt şehrinden, şimdiki aşağı inen Doğubayazıt'a kadar olan eski hikayeleri anlatan insanlar, hala yaşıyor olanları var ve anlattıklarını sizlerle paylaşmak istedik.
Yaklaşık 70 yada 80 yıl önce yukarı bayazıttan aşağı inen eski Doğubayazıt insanı Bahattin Dumlu anlatıyor.
" Küçüktüm, ailem ile birlikte yukarı bayazıt'tan aşağıya indik. Çocukluğumuz yokukla geçti. O dönemler öyleydi, yokluktu ama saygı ve sevgi vardı. Bir büyüğümüzün yanında kesinlikle saygısızlık yapmaz daha çocuk yaşta saygısı, sevgiyi ve edebi öğretirdi ailemiz. Aşağı Bayazıt'a indiğimizde böyle yüksek binalar yoktu, herkesin tek katlı müstakil evleri vardı. Caddelerden geçerken yapılan yemek kokuları tüm mahalleyi sarardı. Keyfe keder gidip bir kap yemek versene diyebiliyorduk.
Hayvancılıkta vardı, çoğumuz hayvancılıkla uğraşırdık. Biraz büyüdük, mahallelerde top oynardık, futbol maçları o dönemlerde mahalleler arasında çok meşhurdu. Özellikle yapılan törenler çok etkileyici ve şah şahlı geçerdi. Tüm Doğubayazıt olduğu gibi yapılan resmi törenlere katılırdı. Civar il ve ilçelerin hiçbirinde sinema yokken Doğubayazıt'ta sinema vardı. O dönemde sinema filmlerini tanıtacak büyük reklam alanları imkanları olmadığı için, sinemada çalışanlar şehir merkezinde gezerek bağırıp bu hafta falan filim var izlemeye gelebilirsiniz diyordu. Sinema belli günler erkeklere, belli günler kadınlara açıktı.
O kadar sahiplenme duygusu vardı ki, örneğin eve geç gittiğimizde bir büyüğümüz bir topak atardı senin bu saate ne işin var çarşıda çabuk evine git derdi. Ben o büyüğümü babama şikayet ettiğimde bir tokatta babam atardı, en kim bilir ne hata yaptında o büyüğün sana o tokadı attı, boşuna topak atmaz o derdi. Güven ve sahiplenme duygusu çok yüksekti. Herkes herkesi mutlaka tanırdı. Sahip çıkardı.
Erzurumdan gıda eşyaları satan atarbası gelirdi. Düşünün o kadar yoldan Ağrı ve ilçelerine uğrayıp çay, şeker gibi ürünler satmaya gelen bir atarabası. Şimdiki gençler bu varlığın kıymetini bilmezler, biz o dönemde arkadaşlar arasında 1 kuruş 5 kuruş paralar toplar çay almaya giderdik. Bu Erzurum'dan gelen atarabacıya kuruşlarımızı verirdik oda bir kibrit kutusu kadar çay bize verirdi. Bizde hemen ateşin üzerinde su kaynatır az birazcık çay içine atardır. Çay sadece rengini vermişti ve arkadaşlarla söyleniyorduk. Ne güzel çay içtik diye.
Şimdiki gençler maalesef bu varlığın kıymetini bilmiyor ve çok fazla israf ediyorlar. Örneğin Doğubayazıt'tan Ağrı'ya yada Erzuruma gitmek günler alıyordu, şimdiki gib öyle kolay gidilmiyordu. Diyadindeki Kaplıcalara Germav diyorduk, Kaplıcaya gittiğimizde kendimizle davul zurna götürüyor orda haftalarca kalıyor eğleniyorduk. Evet imkansızlık vardı ama emek vardı, değer vardı herşeyin tadı tuzu vardı. Belki bir genç bu söylenenleri dinlerken bile basite alabilir, ama büyüdükçe anlayacaktır dediklerimizi.
Hikayemizi başka eski Bayazıt insanlarından aktarmak üzere kısadan kesiyoruz. Daha başka eski insanlarımızın hikayelerinde buluşmak dileği ile. Son Dakika 04